Seda ve Büyülü Aynanın Sırrı
Bir zamanlar küçük bir köyde yaşayan Seda, babasının getirdiği gizemli bir aynada altın sarısı bir saray gördü ve kendini aynanın içindeki büyülü dünyada buldu. Sarayın koruyucusu Zahir, Seda'ya üç zorlu görev verdi: Sessiz dereyi konuşturmak, yıldızlardan bir sır öğrenmek ve bir ejderhayı sevgiyle yenmek. Seda cesareti, zekâsı ve sevgisiyle bu görevleri başardı ve sarayın sırrını keşfetti. Sandığın içinden çıkan kitap, gerçek gücün sevgi ve cesarette olduğunu söylüyordu. Köyüne dönen Seda, bu bilgelikle hem kendine hem de köyüne barış getirdi.
Seda ve Büyülü Aynanın Sırrı
Bir zamanlar, Uzak Diyarlar’ın en güzel vadilerinden birinde küçük bir köy bulunurdu. Bu köyde Seda adında akıllı, cesur ve meraklı bir kız yaşardı. Seda, ailesiyle birlikte sade bir hayat sürerken, gökyüzündeki yıldızlar kadar hayallerle doluydu. En büyük hayali, köyün çok ötesindeki uzak diyarlara gidip bilinmeyenleri keşfetmekti.
Bir gün, Seda’nın babası köy pazarından dönerken elinde eski, yıpranmış bir ayna getirdi. “Bu aynayı köyün bilgesi Bahram Hoca’dan aldım,” dedi. “Ona göre bu ayna sıradan bir ayna değilmiş. Ama nasıl bir sırrı olduğunu bana söylemedi.”
Seda’nın merakı hemen kabardı. Aynayı eline aldı ve dikkatlice inceledi. İlk bakışta sıradan bir aynaya benziyordu, fakat camına baktığında bir an için yansımasında kendi yüzü yerine, altın sarısı bir sarayın görüntüsünü gördü. “Baba, bu ayna gerçekten büyülü olmalı!” dedi heyecanla.
Gece olduğunda Seda aynayı yatağının yanına koydu. Gözlerini kapatmadan önce aynaya bir kez daha baktı ve yine sarayı gördü. Bu sefer görüntü daha netti. Sanki sarayın içindeki bir kapı, ona doğru açılıyordu. Seda dayanamadı ve fısıldadı: “Beni o saraya götür, ne olur.”
O anda oda ışıldadı ve Seda kendini aynanın içindeki dünyada buldu. Önünde devasa, altın kaplamalı bir saray vardı. Sarayın girişinde uzun boylu, pelerini yıldızlarla bezeli bir adam duruyordu. “Hoş geldin Seda,” dedi adam. “Ben Zahir, bu sarayın koruyucusuyum. Beni senin çağıracağını biliyordum.”
Seda şaşkınlıkla, “Ama nasıl? Ben sadece aynaya bakıyordum,” dedi.
Zahir gülümsedi. “O ayna sadece kalbi temiz, cesareti büyük olanları bu diyara getirebilir. Fakat bu sarayın içinde büyük bir sır yatıyor. Eğer bu sırrı çözersen, köyüne geri döndüğünde sana büyük bir armağan verilecek.”
Seda başını salladı. “Bu sırrı çözmek için ne yapmam gerekiyor?” diye sordu.
Zahir, sarayın kapısını açtı ve içeri girmesi için işaret etti. Seda, büyülenmiş gibi sarayın içine adım attı. İçerisi, parlayan kristaller, rengârenk halılar ve altın avizelerle doluydu. Ancak tam ortada, üzerinde garip semboller olan siyah bir sandık duruyordu.
“Bu sandığın içinde sarayın sırrı yatıyor,” dedi Zahir. “Ama onu açmak için önce üç zorlu görevden geçmen gerekiyor. Görevler seni cesaretinle, zekânla ve kalbinle sınayacak.”
Seda derin bir nefes aldı. “Hazırım,” dedi kararlılıkla.
Birinci Görev: Ormanın Sessiz Sesi
Zahir, Seda’yı sarayın arkasındaki geniş bir ormana götürdü. “Bu ormanda, sessiz bir dere akıyor. Ama bu dereye ulaşabilmek için yoldaki bütün tuzakları aşman gerekiyor. Eğer dereyi bulur ve ona bir şarkı söyletirsen, ilk görevi tamamlamış olursun.”
Seda, sık ağaçların arasında yürümeye başladı. Karanlık bir ormanda ilerlemek hiç kolay değildi. Bir ara ayaklarının altındaki toprak kaydı ve neredeyse bir çukura düşüyordu. Ancak bir dal parçasına tutunarak kendini kurtardı. Daha sonra, ağaçların dalları arasında parlayan bir çift kırmızı göz gördü. Gözler bir kurt tarafından aitmiş.
Seda korksa da geri adım atmadı. “Ey ormanın koruyucusu, bana yol vermeni rica ediyorum,” dedi sakin bir sesle. Kurt, Seda’ya bir süre baktıktan sonra geri çekildi ve yol açtı.
En sonunda, sessizce akan bir dereye ulaştı. “Şimdi seni konuşturmalıyım,” dedi dereye. Seda bir süre düşündü, sonra tatlı bir ezgiyle eski bir ninni söylemeye başladı. Dereden bir ses yükseldi: “Senin sesin, suyun şarkısını hatırlattı. İlk görevi başardın.”
İkinci Görev: Yıldızların Rüyası
Zahir, Seda’yı bu kez bir dağın tepesine götürdü. “Bu görevde, gökyüzünden bir yıldız düşürüp onun sırrını öğrenmelisin,” dedi.
Seda, yıldızlara baktı ve içinden bir dilek tuttu. “Ey gökyüzünün ışıkları, lütfen bana bir sırrınızı verin,” diye fısıldadı. Birdenbire gökyüzünden küçük, parlayan bir yıldız düştü ve Seda’nın avucuna kondu.
“Ben yıldızların rüyasıyım,” dedi yıldız. “Herkes bizi sadece ışık zanneder, ama biz aslında hayallerle besleniriz. Bize hayalini ver, biz de sana yol gösterelim.”
Seda, köyüne barış ve mutluluk getirme hayalini yıldızla paylaştı. Yıldız, Seda’nın kalbine bir parıltı bırakarak gökyüzüne geri döndü. Böylece ikinci görev de tamamlanmış oldu.
Üçüncü Görev: Kalbinin Gücü
Zahir, Seda’yı sarayın en karanlık odasına götürdü. Oda, büyük bir ejderha tarafından korunuyordu. “Bu son görevde ejderhayı yenmelisin,” dedi Zahir.
Ejderha, Seda’yı görür görmez alevler saçmaya başladı. Seda kılıç ya da kalkan aradı, ama hiçbir şey yoktu. Sonra ejderhanın gözlerine baktı. Onun da korktuğunu fark etti. Seda yavaşça yaklaştı ve yumuşak bir sesle konuştu: “Senin de kalbin var, değil mi? Sana zarar vermek istemiyorum.”
Ejderha bir an durdu ve ateş saçmayı bıraktı. Seda, ejderhanın yanına gidip ona dokundu. O anda ejderha küçüldü ve altın bir taş haline dönüştü. Seda, taşı alıp sandığın üzerine koydu.
Sandık kendiliğinden açıldı ve içinden bir kitap çıktı. Kitabın kapağında şu yazıyordu: “Gerçek güç, sevgi ve cesarettir.”
Eve Dönüş
Seda kitabı aldığında, saray bir anda kayboldu ve kendini tekrar odasında buldu. Aynanın camında bir süre sarayın görüntüsü belirdi, ardından kayboldu. Artık Seda, köyüne sadece sıradan bir ayna değil, içinde saklı büyük bir bilgelik ve barış getirmişti.
Evet çocuklar, masalımız burada bitiyor. Siz de Binbir Gece Masalları kategorisinde bir masal yazıp bize gönderebilirsiniz. Göndereceğiniz masallar sayesinde binlerce çocuk masal okuyarak uykuya dalacak.